19 Mayıs 2021 Çarşamba

Sedat Peker gündemi ve gelişmeler



28.05.2021

Yalıkavak Marina'dan bir açıklama yayımlandı. Marina, Mehmet Ağar'ın şirketteki Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinin sona erdiği bilgisini paylaştı

https://www.borsagundem.com/haber/yalikavak-marinadan-mehmet-agar-aciklamasi/1574584

Organize suç örgütüne yönelik operasyon kapsamında haklarında yakalama kararı bulunan bir şüpheli Çanakkale'de, 2 şüpheli de İstanbul'da yakalandı.

https://www.borsagundem.com/haber/sedat-peker-operasyonu-kilit-isim-yakalandi/1574537



19.05.2021

Süleyman Soylu’dan Sedat Peker ve Hadi Özışık açıklaması

https://www.finansgundem.com/haber/suleyman-soyludan-sedat-peker-ve-hadi-ozisik-aciklamasi/1572212


17.05.2021

Soylu'dan Peker'e suç duyurusu!


Soylu’nun danışmanından Peker’e yanıt




10 Ocak 2021 Pazar

ABD Kongresi 1814'ten bu yana ilk kez işgali gördü

 Trump taraftarlarının Kongre binasını işgali Amerikan tarihine kara bir leke olarak girdi. Kongre tam 207 yıl önce İngilizlerin işgalinden bu yana böyle bir olaya tanık olmamıştı

ABD Kongresinde Seçiciler Kurulu oylarının sayıldığı ve 3 Kasım 2020'deki başkanlık seçimlerinin sonuçlarının resmileştiği Kongre oturumu sonrasında Başkan Donald Trump taraftarları, polis barikatını aşıp Kongre binasına girerken; ABD Kongresi, İngilizlerin 1814'teki işgalinden bu yana ilk kez böyle bir zor kullanmaya tanık oldu.


Kongredeki beklenmedik olaylar nedeniyle Seçiciler Kurulu Oylaması'nın onay oturumuna ara verilirken, oturuma başkanlık eden Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Kongre üyeleri binadan çıkarıldı.


Senato ve Temsilciler Meclisi salonlarına giren göstericiler arasında, silahlı bir kişinin olduğu ve içeri girmeye çalıştığına ilişkin görüntüler ortaya çıktı.


Savaş hali dışında ilk kez işgale uğradı


ABD Kongresi, savaş hali dışında ilk kez böyle bir işgalle karşı karşıya kaldı.


ABD Senatosunun internet sitesindeki bilgilere göre, Kongre binası en son ABD'nin bağımsızlığını kazanmasından 36 yıl sonra, 1812-1814'te İngilizlerle yapılan savaş sırasında Washington işgal edildiğinde vandalizme uğramıştı.


İşgalci İngiliz birlikleri, 1814'te başkent Washington'a yürüdüğünde Kongrenin bulunduğu Capitol Hill binasını, başkanın rezidansı Beyaz Saray'ı ve başkentteki diğer simge yapıları ateşe vermişti.


Çıkan yangında başkentteki tüm kamu binaları yanarak yok olurken, yağmur Kongre binasını kül olmaktan kurtarmıştı.


Yangın en çok binanın ahşap döşemelerle kaplı ve Kongre Kütüphanesine ait kitapların, el yazmalarının bulunduğu Senato kanadına hasar vermişti. Alevler, Senato salonunun görkemli mermer sütunlarını kirece çevirmişti.


Dönemin Başkanı James Madison, Kongrenin geçici olarak Blodgett's Oteli'nde toplanmasına karar verdi.


Bina harap olmasına rağmen yasama faaliyeti aksamadan devam etti.


Ardından Kongre, 1819'da "Tuğla Capitol" adı verilen tuğladan yapılan bir binada geçici olarak ikamet etti.


Sonunda büyük bir inşa projesinin ardından eski Senato ve Temsilciler Meclisi salonları yeniden inşa edildi ve Kongre, aynı yerde hizmete devam etti.




7 Ocak 2021 Perşembe

Trump gitti, Körfez’de kavga bitti

 05.01.2021

Arap ülkelerini birbirlerine düşman ederek trilyon dolarlık silah satan Donald Trump’ın seçimi kaybetmesinden sonra Körfez’de gerilim sona erdi

Seçildiği gündem bu yana ABD’nin Orta Doğu politikasının tamamen değiştirmeye kalkan Donald Trump, İsrail merkezli politikalarıyla Körfez'de büyük bir gerilimin fitilini ateşledi. Savaşın eşiğine gelen Arap ülkeleri ABD’den trilyonlarca dolarlık silah aldı. Katar düşman ilan edildi, İsrail’e kapılar açıldı.

Trump’un secimi kaybetmesinden sonra Körfez’de gerilim yerini ılımlı açıklamalara bıraktı. Bugün ise Katar'a yönelik abluka 3,5 yıl sonra biteceği gündeme geldi. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Bahreyn'in sürpriz niteliğinde bir adımla, Katar ile tüm diplomatik ilişkilerini dondurması ve hava sahalarını Doha'ya kapatmalarıyla başlayan "Körfez krizi", 3,5 yılın ardından bugün resmi olarak sona eriyor.

Kuveyt Dışişleri Bakanı Ahmed Nasır Muhammed es-Sabah'ın, Suudi Arabistan ile Katar arasındaki kara, deniz ve hava sınırlarının açılması için anlaşmaya varıldığını söylemesi, Körfez'de yıllardır devam eden düğümün çözüldüğüne ilişkin ilk işareti temsil etti.

Ardından, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani'nin bugün Suudi Arabistan'ın ev sahipliğinde gerçekleştirilecek 41. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Zirvesi'ne şahsen katılacağı bildirildi.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş, Suudi Arabistan ve Katar arasındaki anlaşmaya ilişkin Twitter üzerinden yaptığı paylaşımında, "Körfez birliğini yeniden sağlayacağımız tarihi bir zirvenin arifesindeyiz. Önceliğimiz, halkımız ile devletimizin güvenliği, istikrarı ve kalkınmasıdır." ifadelerini kullandı.

Gargaş, doğru yolda olduklarını ancak daha çok çalışmaları gerektiğini kaydetti.

Körfez krizi nasıl başladı?

Körfez ülkeleri arasında benzeri görülmemiş krize yol açan gelişmeler, 23 Mayıs 2017 gecesi geç saatlerde Katar resmi ajansı QNA'da Katar Emiri Şeyh Temim Al Sani'ye atfen ABD karşıtı ve İran'a destek açıklamalarının yayınlanmasının ardından başladı.

Doha, bunun siber saldırı sonucu ajansın sistemine sızan bilgisayar korsanlarının işi olduğunu ve Emir Şeyh Temim'in böyle bir açıklama yapmadığını duyurdu. Ancak BAE, Suudi Arabistan ve Mısır medyası konuyla ilgili Katar'ı eleştiren çizgide yayınlarını yoğunlaştırarak devam ettirdi.

Takvimler 5 Haziran'ı gösterdiğinde Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Bahreyn, sabah saatlerinde Doha ile diplomatik ilişkilerini sonlandırdığını, hava sahalarını Katar'a kapattıklarını açıkladı. Katar'ın dış dünyaya açılan tek kara kapısının da Riyad tarafından kapatılmasıyla Körfez'in tarihteki en büyük diplomatik krizi başladı.

Katar'ı "terör gruplarını desteklediği" suçlamasıyla diplomatik ablukaya alan Suudi Arabistan, Bahreyn ve BAE, 14 gün içinde vatandaşlarının Katar'ı terk etmelerini, Katarlıların da aynı şekilde ülkelerinden ayrılmalarını talep etti.

Katar'ın Arap Baharı sonrasında elde ettiği yumuşak güçten rahatsız olan ya da abluka uygulayan ülkelerin "çek defteri diplomasisi"nden faydalanan bazı ülkeler de aynı şekilde Katar'a yönelik abluka kararına destek verip diplomatik ilişkilerini kestiler.

Trump'tan ablukaya destek

Bu arada dönemin ABD Başkanı Donald Trump da abluka uygulayan ülkelerin söz konusu girişiminden haberdar olduğunu ve abluka kararını desteklediğini, adeti olduğu üzere sosyal medya paylaşımlarıyla dünyaya duyurdu.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) ise ABD ordusunun Katar'ın ev sahipliğindeki Orta Doğu'daki en büyük merkez komutanlığı El-Udeyd Hava Üssü'nden yürüttüğü Afganistan, Irak ve Suriye'deki operasyonlarında herhangi bir değişikliğin söz konusu olmadığını açıkladı. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson da abluka uygulayan ülkelere, itidal ve Katar ile uzlaşma çağrısı yaptı.

Ankara'nın krize yönelik tutumu

Katar'a uygulanan ambargo Doha'yı "stratejik ortak" kabul eden Ankara'yı da harekete geçirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ramazan ayında kardeş Müslüman bir ülkeye abluka kararını "doğru bulmadıklarını" ifade ederken, birçok liderle telefon diplomasisi yürüttü.

Öte yandan, günlük gıda tüketiminin yüzde 75'inden fazlasını kara yolu ile Suudi Arabistan'dan temin eden Katar'ın yardımına Türkiye ve İran'dan kalkan kargo uçakları yetişti. Krizin başlaması ile marketlere akın eden Katarlılar, raflarda Türk ürünlerini buldu.

Lojistik desteğin yanı sıra Katar'da bulunan askeri üsteki varlığını artırma kararını hızlandıran Türkiye, ambargodan birkaç gün sonra Katar'daki asker sayısını 600'e kadar çıkaran kararı Mecliste kabul etti.

Abluka uygulayan ülkelerin talepleri

Körfez krizine taraf dört ülkenin Doha'ya ilettiği 13 maddelik talep listesi arasında, "Katar merkezli Al Jazeera kanalının kapatılması, Katar'ın abluka uygulayan ülkelere tazminat ödemesi, Doha'nın Türk askeri üssünü kapatması" gibi maddeler yer aldı.

Doha, abluka uygulayan ülkelerin taleplerini reddettiklerini açıklayarak, söz konusu taleplerin egemenliklerini ihlal anlamına geldiğini savundu.

Abluka ile haksızlığa uğradıklarını düşünen Katarlılar arasında da Emir Şeyh Temim bin Hamed Al Sani'ye destek görünür biçimde arttı.

Kuveyt ara buluculuk çabalarını sürdürdü

Kuveyt gerek hayatını kaybeden eski Kuveyt Emiri Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah gerekse eylül ayında tahta çıkan Emir Şeyh Nevvaf el-Ahmed el-Cabir es-Sabah yönetimi süresince ara buluculuk çabalarını kesmedi.

Aynı şekilde, ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı Jared Kushner'ın da son dönemde bölgeye gerçekleştirdiği ziyaretlerde krizin çözümü için girişimlerde bulunduğu ve bunun sonucunda önemli aşamanın kaydedildiği uluslararası basına yansıdı.

Uzmanlar, Trump yönetimiyle çok yakın ilişkiler geliştiren ve bölgede bir nevi "açık çekle" adım atan Suudi Arabistan yönetiminin, ABD'de yakın zamanda Oval Ofis'e taşınacak Biden döneminde manevra alanının kısıtlanacağı endişesiyle bölgesel ortaklıklarını geliştirme çabasına girdiği görüşünü paylaşıyor.




31 Aralık 2020 Perşembe

ABD, 2 nükleer bombardıman uçağını Orta Doğu'ya gönderdi

 30.12.2020

ABD'den Orta Doğu'da yeni bir hamle geldi. ABD, muhtemel bir İran tehdidine karşı 2 "B-52H" tipi nükleer kapasiteli bombardıman uçağını Orta Doğu'ya gönderdiğini açıkladı.

Merkez Kuvvetler Komutanlığınca (CENTCOM) yapılan açıklamada, "5. Bombardıman Filosunun ana üssü Minor Hava Üssünden B-52H Stratofortress mürettebatı, ABD'nin bölge güvenliğine olan bağlılığını ortaya koymak ve kısa sürede devasa bir savaş gücünü hızlıca konuşlandırma kabiliyetini göstermek üzere bugün, Orta Doğu'da bulundu." ifadesi kullanıldı.

ABD'nin bölge güvenliğini yakından izlemeye devam ettiğine işaret edilen açıklamada, şu cümleye de yer verildi:

"İki uçaklık konuşlandırma, aynı zamanda Amerikalılara ve Amerikan menfaatlerine zarar verme niyetinde olan herkese açık bir 'caydırma' mesajı göndermektedir."

ABD'nin bu konuşlandırmayı Amerikan kuvvetlerinin İran Devrim Muhafızları Kudüs Kuvvetleri Komutanı General Kasım Süleymani'yi öldürmesinin birinci yılına 5 gün kala yapmış olması dikkat çekici bulundu.

"SAVAŞ PEŞİNDE DEĞİLİZ"

Açıklamada görüşlerine yer verilen CENTCOM Komutanı Orgeneral Kenneth F. McKenzie de üstü kapalı İran'ı işaret ederek şunları kaydetti:

"ABD herhangi bir muhtemel düşmanı caydırmak, Amerikalılara ve menfaatlerimize yönelik olabilecek herhangi bir saldırıya yanıt vermeye hazır olduğumuzu açıkça ortaya koymak için CENTCOM'un sorumluluk bölgesine harbe hazır kuvvetleri bölgeye sevk etmeye devam ediyor.

Savaş peşinde değiliz ancak hiç kimse, bizim kuvvetlerimizi korumak ve herhangi bir saldırıya güçlü bir yanıt vermek konusundaki kabiliyetimizi azımsamasın."

SÜLEYMANİ'NİN ÖLDÜRÜLMESİNİN ÜZERİNDEN 1 YIL GEÇTİ

ABD, daha önce de 2 kez Orta Doğu bölgesi üzerinden "B-52H" tipi uçaklarla uçuş yapmıştı.

ABD, 3 Ocak 2019'da İranlı General Kasım Süleymani'yi Bağdat Havalimanı'na indikten sonra hava saldırısıyla öldürmüştü.

Buna karşılık İran ise ABD askerlerinin konuşlu olduğu Irak'taki üslere füze saldırısı düzenlemişti ancak ölen herhangi bir ABD askeri olmamıştı.

İran'ın Süleymani'nin öldürülmesinin birinci yılında ABD kuvvetlerine karşı bir saldırı düzenleme ihtimaline karşı CENTCOM bir süredir bölgede deniz ve havada tedbirler alıyor.

11 Aralık 2020 Cuma

ABD'den Türkiye'ye S-400 yaptırımı: Senato'dan geçti

 ABD'de, Türkiye’ye CAATSA yaptırımlarının 30 gün içinde uygulanmasını talep eden 2021 Savunma Bütçesi Senato’dan geçti. 


ABD Senatosu 2021 Savunma Bütçesi'ni 11'e karşı 79 oyla kabul etti.


Bütçe, daha önce de Temsilciler Meclisi’nde kabul edilmişti.


TRUMP'IN VETO KARARININ BİR ANLAMI KALMADI


Senato'dan da geçen 2021 Savunma Bütçesi, Donald Trump'ın önüne imzaya gidecek. Daha önce bütçeyi veto edeceğini beyan eden Trump'ın, Senato'nun üçte ikisinden fazla kabul oyu alan bütçeyi veto etme hakkı yasal olarak bulunsa da, Kongre tekrar toplanarak 3'te 2 çoğunlukla tasarıyı kabul edip yasalaşmasını sağlama hakkına sahip.


TASARIDA NELER VAR?


Tasarının nihai halinde, Savunma Bakanlığı (Pentagon) için 635,5 milyar doları temel bütçe, 69 milyar doları savaş fonu olarak bilinen "Denizaşırı Muhtemel Operasyonlar Fonu", 8,9 milyar doları ise tasarının yetki alanları dışındaki savunmaya ilişkin harcamalar olmak üzere 713,4 milyar dolar bütçe ayrıldı.


Bunun yanı sıra Enerji Bakanlığı bütçesi altında nükleer kapasiteye ilişkin savunma harcamaları için 26,6 milyar dolar bütçe belirlendi.


NDAA tasarısında, Çin’e karşı "Pasifik Caydırıcılık İnisiyatifi"nin kurulması öngörülürken, ABD’nin Pasifik bölgesindeki askeri gücünü tahkim etmek, bölgedeki ortak ve müttefiklere destek vermek üzere bu inisiyatif için Hint-Pasifik Kuvvetleri Komutanlığının bütçesine ek 2,2 milyar dolar fon ayrıldı.


RUSYA İLE ASKERİ İLİŞKİ SINIRLAMALARINI ARTIRIYOR


Tasarıda, ABD ordusunun Rus ordusu ile ilişkilerine yönelik kısıtlamalarının artırılması ve Rusya’nın Kırım’daki egemenliğini tanıyacak fiil ve faaliyetlerin yasaklanmasına ilişkin maddeler dikkati çekti.


Rusya’ya yönelik faaliyetler kapsamında, tasarı ayrıca Ukrayna’ya 75 milyonu silah olmak üzere 250 milyon dolarlık savunma yardımı yapılmasını şart koştu.


Tasarıda Avrupa Caydırıcılık İnisiyatifi için önceki bütçe yasalarında belirlenen 3,7 milyar dolarlık fonun tamamının, bu bütçe kapsamında da sağlanması istendi.


ALMANYA VE KORE'DE ASKER SAYISININ AZALTILMASINI YASAKLIYOR


ABD Başkanı Trump’ın Almanya ve Güney Kore’den asker çekme planına ilişkin ise tasarıda, gerekli şartlar teyit edilmediği sürece Güney Kore’deki asker sayısının 28 bin 500’ün altına, Almanya’daki asker sayısının ise değerlendirme süreci tamamlanmadan 34 bin 500’ün altına düşürülmesi yasaklandı.


Tasarıdaki, "ABD özel kuvvetlerinin ABD ortaklarına gayrinizami harp için destek yetkisini artırmasına" ilişkin bir madde de dikkati çekti. ABD, hibrit savaş ve gayrinizami harbe ilişkin strateji belgesini daha önce yayımlamıştı.


ABD askerlerinin, Finlandiya’daki Avrupa Hibrit Tehditlerle Mücadele İçin Eğitim Merkezinin eğitimlerine katılmasını şart koşan tasarıda, İsrail, Tayvan, Baltık ülkeleri, Hindistan, Vietnam ve Japonya’ya yapılan askeri yardımların sürdürülmesi talep edildi.


ABD Hava Kuvvetlerinin, gücünün ortalama 386 filo veya 3 bin 850 savaş uçağına ulaştırılmasını öngören tasarı, birçok savaş uçağının yanı sıra 93 F-35 uçağının alınması için yetki verdi.


Tasarıda, Türkiye’nin aldığı 6 F-35 uçağının da ABD Hava Kuvvetlerince kullanılması için gerekli yetkilendirme yapıldı.


ABD yurttaşı siyah George Floyd’un öldürülmesinden sonra yaşanan olaylarda gündeme gelen Konfederasyoncu generallerin isim ve heykellerinin kaldırılması da tasarıda yer aldı.


Tasarının ilgili maddelerinde, Konfederasyoncu generallerin isimlerinin üslerden kaldırılması için bir komisyon kurulması ve bu komisyonun 3 yıl içerisinde gerekli tavsiyeleri içeren rapor hazırlaması şartı konuldu.


TASARIDA TÜRKİYE DETAYI


Savunma bütçesi tasarısında Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını öngören bir bölüm de yer aldı.


Tasarıda, Türkiye’nin S-400’leri teslim almasının ABD Hasımlarına Yaptırım Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında Rusya ile önemli bir işlem olarak kabul edildiği ve NDAA’nın yasalaşmasından sonra 30 gün içinde Türkiye’de S-400 alımına müdahil olanlara CAATSA yaptırımlarının uygulanması talep edildi.


Tasarıda, başkanın CAATSA kapsamında belirtilen 12 maddeden en az 5’ini uygulaması, yaptırımların "ithal edilen malları" kapsamaması istendi.


Bu mallar da "doğal ya da insan eliyle yapılmış maddeler, imal edilmiş erzak ve bunlara ilişkin denetim ekipmanı" şeklinde sıralandı.


Yaptırımların kaldırılmasının şartları ise şu şekilde belirtildi:


"Başkan yaptırım uyguladıktan sonra 1 yıl içinde Kongrenin gerekli komitelerine, Türkiye’nin veya yaptırım uygulanan kişilerin artık S-400’leri veya bunların yerine herhangi bir Rus sistemini uhdesinde bulundurmadığını, Türk topraklarında Rus hükümeti veya şirketleri adına herhangi bir Rusya vatandaşının S-400’leri çalıştırmadığını teyit ettikten sonra, Türkiye’den Türk hükümetinin veya hükümet adına başka bir tarafın S-400 veya onun yerini alabilecek bir sistemi tekrar edinmek için CAATSA’nın 231. bölümünün kapsamına girecek herhangi bir faaliyete girmeyeceğine dair taahhüt aldıktan sonra yaptırımları kaldırabilir."


Tasarının 159. bölümünde ise yasalaşmasından sonra, 15 gün içerisinde Türk şirketlerinin yerine F-35 için parça üretecek ortakların tespit edilmesi ve gerekli işlemlerin başlatılması istendi.


ABD'nin nükleer bombardıman uçakları 2. kez Orta Doğu'da uçtu

 ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), ABD Hava Kuvvetlerine ait iki B-52H tipi nükleer bombardıman uçağının ikinci kez Orta Doğu üzerinden caydırıcılık amaçlı uçuş icra ettiğini açıkladı.


CENTCOM'dan yapılan açıklamada, uçuşun, ABD'nin bölgesel askeri ortaklarına bağlılığını gösterdiği kaydedildi.


Açıklamada, uçuşla ilgili ifadelerine yer verilen CENTCOM Komutanı Orgeneral Kenneth F. McKenzie, "Dünyanın öbür ucundan stratejik bombardıman uçaklarını molasız bir şekilde uçurmak ve onları birçok bölgesel ortakla kısa sürede entegre etmek bölgesel istikrar ve güvenliğe olan ortak bağlılığımızın ve yakın çalışma ilişkilerimizin bir göstergesidir." dedi.


McKenzie, uçuşların ortak ve müttefiklere güvence verdiğini, düşmanın saldırganlığını da caydırdığını belirterek, "Potansiyel düşmanlar, yeryüzünde hiçbir devletin, bir saldırıya karşı bu kadar hazır ve hızlı bir şekilde bir savaş gücünü sevk etme kabiliyetine sahip olmadığını anlamalılar." ifadelerini kullandı.


ABD, geçen haftalarda da Orta Doğu üzerinden benzer bir uçuş icra etmişti.


22 Kasım 2020 Pazar

BAE-İsrail anlaşması Türkiye’ye niçin olumsuz yansıyacak?

 Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’in İsrail’le yaptıkları tarihi anlaşmalar dünya çapında yankılanmaya devam ederken İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ağırlıklı ülke olan Türkiye’nin tepkileri alay ve şaşkınlıkla karşılandı. 


BAE’nin İsrail’le ilişkilerini normalleştireceği haberi ağustos sonunda patladığında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Abu Dabi ile ilişkilerin askıya alınabileceğini çünkü Türkiye’nin “Filistin halkının yanında” olduğunu söyledi. Ankara, geçtiğimiz hafta aynı adımı atan Bahreyn’in de “İsrail’i Filistin’e yönelik gayri meşru uygulamalarını ve Filistin topraklarındaki işgali kalıcı hâle getirmeye yönelik girişimlerini sürdürme konusunda daha da cesaretlendireceğini” söyledi. Ardından Fas’ın hava sahasını İsrail’e yönelik sivil uçuşlara açmasını da kınadı.


ABD ve İsrail’de Türkiye’nin büyükelçisi olarak görev yapmış olan Namık Tan, “Kendi bayrak taşıyıcısı Türk Hava Yolları’nın (THY) İsrail’e günde 14 seferi varken, böyle bir kınama açıklaması yapmanın, muhataplarınızı gülümsetmekten başka bir sonuç vermeyeceği” yorumunda bulundu.


Erdoğan’ın İsrail karşıtı çıkışları onu Filistinlilerin gözünde kahraman yaptı ama Türkiye’nin milli menfaatlerine pek faydalı olmadı. Oysa İsrail ile dostluk Ankara’ya önemli kazanımlar sağlamıştı. İki ülke arasındaki sıkı askeri ve istihbari işbirliği 1990’larda doruk noktasına ulaşmış, İsrail hava kuvvetleri pilotları Türk hava sahasında eğitim uçuşları yapar hâle gelmişti. Bu işbirliği sayesinde iki ülke de bölgesel nüfuzlarını artırmıştı. Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrasında Batı nezdinde stratejik önemini korumasının bir nedeni de İsrail’le olan yakın ilişkileriydi. Washington’da ise İsrail’in en yakın Müslüman dostu olmak, Türkiye’nin hem Demokratların hem Cumhuriyetçilerin desteğini alarak güçlü Yunan ve Ermeni lobilerini alt etmesini, ayrıca kırık insan hakları karnesi nedeniyle yaptırım görmemesini sağlıyordu. 


Gelinen noktada BAE Türkiye’yi bu özel konumundan etti ve bunu Erdoğan’ın yardımıyla başardı. Körfez’in bu küçük ülkesi Türkiye’nin yarasına tuz basarcasına ABD’den son teknoloji F-35 savaş uçaklarını almaya hazırlanıyor, içerideki muhalefeti acımasızca bastırması ise halının altına süpürülüyor. F-35 konsorsiyumundan çıkarılan Türkiye ise üretimine katkıda bulunduğu uçakları artık alamayacak. Bunun nedeni, Türkiye’nin, ABD uçaklarını düşürmek için tasarlanan Rus S-400 füzelerini almaktan vazgeçmemesi. 


Washington merkezli düşünce kuruluşu Orta Doğu Demokrasi Projesi’nin Türkiye program koordinatörü Merve Tahiroğlu Al-Monitor’a şu değerlendirmede bulundu: “ABD’deki ana akım politika yapıcılarının bakış açısından Erdoğan’ın İsrail’e karşı husumeti ve Hamas’la yakınlığı ideolojik temelli görünüyor ve Orta Doğu’ya dönük daha kapsamlı bir İslamcı ve yıkıcı ajandanın uzantısı olarak algılanıyor. Bunun ABD’deki genel sonucu, Türkiye’nin bölgesel politikalarının mercek altına alınması ve atılan adımların Erdoğan Türkiye’sinin kapsamlı, stratejik bir yön değişikliğinin parçası olarak değerlendirilmesi oldu.”


Ankara merkezli Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı uzmanlarından Selim Koru ise şöyle konuştu: “Türkiye ile ABD arasında müttefiklik antlaşması var, dolayısıyla Türkiye’nin ABD’ye tüm Körfez monarşilerinden daha yakın olması gerekir. Ancak fiiliyatta Washington'un kapıları Türkiye’ye kapanırken, aynı kapılar Körfez monarşilerine açılıyor.” 


Müşterek İran korkusu İsrail ile Körfez ülkelerini yakınlaştıran başlıca etmen olarak görülüyor. Ancak Türkiye’nin Hamas’a, Müslüman Kardeşler’in başka kollarına alenen hamilik yapması, ayrıca Suriye, Libya ve doğu Akdeniz’de giderek agresif bir tutum alması ilave nedenler olarak sayılıyor. Bu tür değerlendirmeler abartılı olabilir. İsrailli yetkililer de özel sohbetlerde anlaşmaların “Türkiye’ye karşı” olmadığını vurguluyorlar. Ne var ki Türkiye çoğu Körfez ülkesinin yanı sıra Mısır, Irak ve Suriye yönetimleriyle, aynı zamanda ABD, Fransa ve Yunanistan gibi NATO müttefikleriyle kavgalı. Türkiye’nin bölgedeki tek dostu olan Katar da İsrail’i karşısına almak istemiyor. İran ise Türkiye için ne dost ne de düşman. 


Kimliğinin saklı kalmasını isteyen emekli bir Türk diplomat, giderek yalnızlaşan, ekonomisi bıçak sırtında giden ve demokrasisi tuzla buz olan Türkiye’nin artık “milyonlarca Müslümana ilham kaynağı olan yol gösterici” olmadığını üzülerek teslim ediyor. 


Geriye dönüp bakıldığında, Erdoğan’ın Davos’ta Gazze’deki zulüm nedeniyle merhum İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’i azarlamasıyla başlayan ve Mavi Marmara olayıyla hız kazanan İsrail’le siyasi ilişkileri koparma süreci, Türkiye’nin daha sonra Batılı müttefikleriyle olan geleneksel ortaklıklarından yavaş yavaş uzaklaşmasının ilk işareti fişeği olarak görülebilir.


Öte yandan Selim Koru, İsrail’in de yıllardır başbakanlık koltuğunda oturan Benjamin Netanyahu yönetiminde değiştiğine dikkat çekiyor: “Türkiye ve İsrail piyasa tabanlı ekonomilerdi, uluslararası davranış biçimi açısından da ikisi de az çok kural tabanlıydı. Bu durum daha çok Türkiye açısından değişmiş olsa da bence iki ülke açısından da değişti. İki ülkenin tutumları da daha siyasi hâle geldi.”


İsrailli kaynaklar ise Türkiye’nin hâlâ etkili bir ülke olduğunu ama tarihin yanlış tarafında durduğunu savunuyorlar. Türkiye’yi yakından izleyen İsrailli bir kaynak, İsrail-BAE normalleşme mutabakatını kastederek, “Abraham Anlaşmaları Orta Doğu’da barışı sağlama konusunda paradigmayı tümden değiştirdi. Türkiye burada arabulucu olarak katkıda bulunabilirdi ama o İran ve Hamas’la beraber” dedi.


Peki, Türkiye bu yoldan dönebilir mi? İsrailli kaynak Erdoğan’ı kastederek “Bu, RTE’nin kimyasına uygun değil. RTE için geri kalan tek şey, anlaşmayı sabote etmeye çalışmak” dedi.


2009 yılında Suriye’yi ziyaret eden dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Türkiye’yi Orta Doğu’ya açılan kapı olarak nitelemişti. Kimliğinin saklı kalması kaydıyla konuşan İsrailli kaynağa göre “Bugün Türkiye’nin Orta Doğu’ya tek kapısı Hayfa limanı üzerinden açılıyor.” Kaynak bu sözleriyle Türkiye ile İsrail arasında tüm krizlere rağmen süren ticari ilişkilere işaret ediyor. İkili ticaret, İsrail Büyükelçisi’nin Türkiye’yi terk etmesinin istendiği 2018 yılından sonra dahi artmaya devam etti. Ankara büyükelçiyi gönderme kararını, Gazze’de dökülen kan ve ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararı üzerine almıştı.


Ancak ekonomi cephesinde de işler değişebilir. Tel Aviv’deki Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde Türk dış politikası üzerinde uzmanlaşan kıdemli araştırmacı Gallia Lindenstrauss’a göre “İsrail için Körfez’de doğmakta olan [ticari] fırsatlar, İsrail’in Türkiye’yle olan ticari ilişkilerini ve hava bağlantılarını etkileyecek. 2019’da hem Türkiye üzerinden uçan İsrailli yolcularda hem de rekor seviyedeki ticaret hacminde gördüğümüz muazzam rakamlar muhtemelen düşecek.”


Lindenstrauss şöyle devam etti: “Doğal olarak, Abraham Anlaşmaları’nın bu konudaki etkisini gerçek anlamda ancak COVID-19 pandemisi kontrol altına alındığında değerlendirebileceğiz. Ancak İsrail’in Körfez ülkelerine yönelişinin ekonomik etkisinin olacağı şimdiden belli.” 


Lindenstrauss hâlâ tartışmaya açık bir soru olduğunu düşünüyor: Türkiye “bağımsız bir Müslüman Kardeşler eksenine” liderlik yapmaya mı devam edecek yoksa İran önderliğindeki “direniş eksenine” mi katılacak? Uzmana göre cevap ne olursa olsun “İsrail ve Körfez devletlerinin menfaati, Türkiye’yle olan husumetlerini onu [daha fazla] İran’a doğru itmeyecek seviyede tutmayı gerektiriyor.”



17.10.2020

Amberin Zaman

https://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/originals/2020/09/turkey-uae-israel-normalization-deal-erdogan.html